Türkiye’de Yatırım Fonu Deneyiminin Geleceği

Türkiye’de Yatırım Fonu Deneyiminin Geleceği

Türkiye’de Yatırım Fonu Deneyiminin Geleceği

İnfina Yazılım YK Üyesi ve Öneriver Kurucu Ortağı Haluk Özek, Sermaye Piyasaları Araştırma Merkezi (SEPAM) tarafından yayınlanan Sermaye, Tarım Piyasalarımız ve Sürdürülebilirlik Bülteni – 1 için kaleme aldı. Bültene ulaşmak için tıklayın.

Yatırım fonlarının günümüzde bireysel yatırımcılar tarafından giderek daha çok tercih edildiğini gözlemliyoruz. Düşük birim fiyatları sayesinde isteyen her bireysel yatırımcının profesyonel yatırım danışmanlığı hizmetinden faydalanmasını sağlayan yatırım fonları, yatırım evreninin “demokratikleşmesini” sağlayan en önemli araçlardan biri haline geldi. Bireysel yatırımcıların taleplerinin, fon sayısı ve çeşitliliğiyle doğru orantılı arttığını söylemek de mümkün. Peki bu gelişmeler ışığında bizleri gelecekte neler bekliyor?

23.09.2024 tarihi itibariyle ülkemizde 692 adet TEFAS’ta işlem gören menkul kıymet yatırım fonu bulunuyor. Bu fonların kurucuları olan portföy yönetim şirketleri, kurdukları farklı türlerdeki fonlar üzerinden sürekli olarak birbirleriyle rekabet halindeler. Rekabetin getiri performansı üzerinden şekillendiği ve yatırımcılarla paylaşıldığı bu evrenin yatırımcılar için cazip fırsatlar barındırdığını da söyleyebiliriz. Ancak bireysel yatırımcının yalnızca fonların getiri performansına veya risk puanına bağlı olarak yatırım kararları vermesi yeterli değil. Bireysel yatırımcıya değer katacak farklı yaklaşımlara da ihtiyaç var.

Bu tür yaklaşımlara ihtiyaç olmasının en önemli sebeplerinden biri, bireysel yatırımcıyı uzun vadeli fon yatırımcısı olmaya teşvik etmek. Ülkemizde ne yazık ki finansal okur-yazarlığın düşük olması ve buna bağlı olarak bireysel yatırımcının doğru yatırım kararları verememesi bilinen bir gerçek. Öte yandan, özellikli bireysel yatırımcılar için bir yatırım kararı verip belli bir süre bu yatırımını koruması, performans açısından olumlu olabiliyor. Vanguard isimli yatırım danışmanlığı şirketinin kurucusu, efsanevi yatırımcı John Bogle’ın deyişiyle: “Zamanlamaya değil zamana güvenin.”

Peki bunu nasıl sağlayacağız?

Bireysel yatırımcıya yatırım önyüzlerinden sunulan deneyim aracılığıyla yatırımını uzun vadeli yapmaya teşvik etmek oldukça etkili bir yöntem olabilir. Bu yönlendirmeyi yaparken bir gerçeği unutmamamız gerekiyor. Bireysel yatırımcılar belli bir amaç için birikim yaparlar. Bu amaç çok istedikleri bir tatile gitmek, ileride çocuklarının okul masrafları veya gelecekteki olası kötü günler için olabilir. Eğer bireysel yatırımcının kendisine bu tür amaçlar seçip bu amaçlar doğrultusunda yatırım yapmasını sağlarsak, hatta yatırımcıya düzenli olarak birikimini artırması durumunda ne kadar sürede hedeflediği yatırım miktarına ulaşabileceğini raporlayabilirsek, bireysel yatırımcının yatırım yapma vadesini artırma yönünde ciddi bir adım atabiliriz.

Ancak elbette ki bireysel yatırımcının sürekli olarak aynı fon portföyünü elinde tutması sağlıklı olmayacaktır. Özellikle günümüzde dünya gündemi ve buna bağlı olarak piyasalar bu kadar hızlı değişirken, belirli zamanlarda portföy ağırlıklarını güncellemek gerekli olmaktadır. Bu ihtiyaca yönelik olarak da robo danışmanlık uygulamalarının bireysel yatırımcıların doğru yatırım kararları almalarında çok önemli bir yönlendirici uygulama olduğunu söyleyebiliriz. Belirli bir finansal algoritmaya dayanan, makine öğrenimi gibi güncel teknolojilerden faydalanan ve yatırımcının almak istediği risk miktarı ve yaşı gibi parametreleri de göz önünde bulundurarak dağılım tavsiyelerini üreten bu uygulamalar bireysel yatırımcı için her geçen gün daha da önem kazanacak diyebiliriz.

Son olarak da uzun vadede düzenli birikim yapan ve doğru yatırım kararları veren bireysel yatırımcıların, yatırım fonlarının en önemli satış kanallarından biri olan bankalar için faydalarını inceleyelim. Bilindiği üzere aynı portföy yönetim şirketleri gibi bankalar da sürekli bir rekabet içerisindeler. Portföy yönetim şirketleri fonlarını en iyi şekilde yönetmek için rekabet ederken bankalar da bu fonları satmak için rekabet ediyorlar. Burada bankalar açısından teşvik edici faktör, portföy yönetim şirketleri ile yaptıkları gelir paylaşımı anlaşmaları oluyor. Bu anlaşmalar sayesinde bir fonun satışını yapan banka, fonun yönetim ücretinin belirli bir yüzdesini kazanç olarak alıyor. Bu sebeple bankalar açısından fon yatırımcılarının kendi platformları üzerinden işlem yapmalarını ve bu platformlar üzerinde uzun süre kalmalarını sağlamak çok önem kazanıyor.

Ülkemizde bankalar teknoloji açısından dünyaya kıyasla çok iyi bir noktadalar. Bu durum da yukarıda bahsettiğim deneyimleri müşterilerine sağlamaları açısından bankalara ciddi bir avantaj sağlıyor. Bankalar gelişmiş müşteri deneyimi, robo-danışmanlık ve hedef odaklı yatırım gibi farklı hizmetleri bireysel yatırımcılara Öneriver gibi fintech şirketlerinin çözümleri aracılığıyla ulaştırabilirler. Bireysel yatırımcıya dokunan her kanal için çözümleri olan bu şirketler, varlık teknolojisi (wealth-tech) alanına odaklandıkları için iş birliği yaptıkları kurumların en güncel hizmetleri müşterilerine sunmalarını sağlıyorlar. Bu tür iş birlikleri ile hem bireysel yatırımcıların hem de onlara hizmet veren kurumların kazandıkları bir ekosistem mümkün oluyor.